Aslında nereden başlamam gerektiğini gerçekten bilmiyorum. Fenerbahçe'yle ilgili hatırladığım ilk sahne 1995 şampiyonluk töreni (futbolcuların boyunlarından Hawaii tarzı çiçek kolyeler geçirilmişti) bugüne kadar bu takımın bu kadar umutsuz bir vaka olduğu dönemi hatırlamıyorum. Aziz Yıldırım'ın başkan olarak seçildiği ilk iki sene (ki 1998-1999 sezonunda Metin Diyadin'in ayağı kırılana kadar takım inanilmaz atak bir futbolla gözlerimizin pasını siliyordu), ve Werner Lorant'lı ikinci senesi (2002-2003, 6-0'lık tarihi maçı barındıran sezon); şu anda geçirmekte olduğumuz hayal kırıklığının yanında parlak performanslar olarak duruyor. Bu durumun suçlusunu bulma çabasına girdiğimizde ise daha umutsuz bir tablo karşımıza çıkıyor. Çünkü herkesin bu işin içinde bir suçu var. Taraftardan futbolcuya, antrenörden yönetime, hatta ve hatta doktoruna kadar herkesin bir suçu var.

Geçen sene Fenerbahçe'nin oynadığı Avrupa Kupası maçlarına bakın. Milano'daki Inter deplasmanının ikinci yarısı haricinde ezildiği, boyun eğdiği tek bir dakika göremezsiniz. Zico'nun da Chelsea depasmanından sonraki açıklamasında olduğu gibi "karakterli" bir takımdı Fenerbahçe. İnatçı, saldırgan fakat bir o kadar da kontrollü ve soğukkanlı. Kendi kalesini art arda bombalamasına rağmen oyun disiplininden korkmayan, ve Avrupa arenasında oynamaya alışmış bir Fenerbahçe vardı. 100. yılda gelen şampiyonluğa rağmen istifa etmesi istenen Zico ilahlaşmıştı. Bunun nedeni ise futbolculara getirdiği güven unsuruydu. Peki, milyon eurolar kazanan bu "profosyonel" futbolcuların (Brezilyalı'ları bundan genellemeden ayrı tutuyorum), farklı bir teknik adam gelince adeta futbola küsüp mücadele etmeyi bırakmalarının bir açıklaması olabilir mi? En yakınındaki arkadaşına pas atmayı unutturucak kadar depresif ruh haline girmemeli bu futbolcular. Ya da ekmek yediği kulüp adına sahada ruh halinde dolaşmamalı. İşte bu yüzden Güiza'yı bağrına bastı bu taraftar. Didindiği için, çalıştığı çabaladığı için.
Taraftara gelince, herkes Aziz Yıldırım'ın karşısında bir birlik oldu. Taraftar gruplarına karşı yaptığı anti-propoganda, Maraton Üst bölümünün ortası olan E Blok'u önce özel trbün yapıp, taraftar gruplarının buraya girşini engelleme çalışması. Başaramayınca bu trbünden bedava bilet dağıttırıp bu taraftarları kışkırtması, stada pankart yasağı getirmesi... Bütün bunlara karşılık öde gelen gruplar GFB, Kill For You, Grup CK, Vamos Bien, Legend, Esenler ve taraftarın en güçlü forumu Antu, ortak bildiriler yayınlayıp bunlara sert tepki gösterdi. Tabii bu taraftarlarda sütten çıkma ak kaşık değil. "Seyirci" ya da "müşeri" olarak nitelendirdikleri insanlara karşı koydukları tavır onları bu mücadelelerinde yalnız bıraktı. Bunlara acil olarak çözüm bulması gereken Fenerbahçe taraftarları, 10 sene öncesine kadar en sağlam taraftar sıfatını geri almalı. Çünkü Türkiye'nin en büyüğüne yakışan da budur.
Aziz Yıldırım... 10 sene de kulübe bırakın çağı, boyut atlatan, insanların rüyalarında göremeyeceği isimlerin sırtına Fenerbahçe forması giydiren; tesisleşme alanında rekorlar kırmış; tartışmasız Fenerbahçe 102 yıllık tarihininin en büyük başkanı. Fakat bu sene çok eleştiriliyor. Ben ilk olarak açıklamalarına değineceğim. Ne demişti Aziz Başkan, "Roberto Carlos'u geride bırakacak bir oyuncu getiricem", "Yurtdışında oynayan bir Türk çocuğu alacağım" (Emre transferinden sonra), "Geçen senekinden daha iyi bir takım olucaz", "Mehmet Aurelio neden bu kadar büyütülüyor anlamıyorum". Haziran'dan beri yaptığı belli başlı açıklamalar bunlar. Peki bunların kaçı gerçekleşti? Transferler Güiza, Emre, Burak Yılmaz. Üçünü toplasan sol baldırı bile etmez Carlos'un. Yurtdışından transfer yapılmadı, yerine bence Ali Bilgin'den hiç bir fazlası olmayan Burak Yılmaz küme düşen Vestel Manisaspor'dan alındı. Bunlara ek olarak şu anda ki takım ne geçen senekinden daha iyidir, ne de Aurelio'nun değeri bu açıklamalarla düşmüştür. Aksine, her geçen gün değeri daha fazla anlaşılan biridir Aurelio.
Özhan Canaydın'ın ilk icraatı takımın başına Fatih Terim'i getirmekti. 1996'da Fatih Terim'le başlayıp, Lucescu'yla devam eden, 5 lig şampiyonluğu, 1 UEFA Kupası, 1 Süper Kupa ve Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali'yle taçlandırılan bu 6 yıl sonunda yanlış bir hamleyle yüzünden yerle bir olmuş, ve bu seneye kadar toparlayamamış bir Galatasaray ortaya çıkmıştı. Öte yandan temelleri Daum'un geldiği sene olan 2003-2004'te atılan, 3 sene sonunda Zico'yla devam eden bu takım, 5 senede 3 şampiyonluk, 2 lig ikinciliği (biri son haftada, biri son iki haftada-kaçan şampiyonluk demek daha doğru olur) UEFA Kupası'nda son 16 ve Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final. Görüldüğü gibi çok parlak geçen 5 senenin ardından, yanlış bir hamleyle Aragones'in başa gelmesi ve heba olan bunca emek, başarı.
Fenerbahçe için bu sezon kayıp bir sezondur. Belki bir sezonda alması gereken mağlubiyet sayısını ilk dört haftada, derbi oynamadan elde etmiştir. Şimdiden gelecek sezonun planlaması yapılmalıdır. Yeni hoca, eğer değiştilicekse devre arasında gelip takıma ve ülkeye (özellikle medyaya) alışmalı, istediği transferler Mayıs, Haziran başında yapılmalıdır (bu sezon ki Trabzon). Kendisini 10 sene geriye götürmeye göz yumarsa bu yönetim, Fenerbahçe için sonun başlangıcı olur bu sene..
Not: İnşallah Fenerbahçe'm bana bu kadar lafı yedirir. Ama dediğim gibi, umut yok ki..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder