18 Ekim 2008 Cumartesi

Galatasaray'a Ne Oldu?

Bir kaç gün içinde aramıza katılmasını beklediğimiz "cems"'in ilk yazısı. Hayırlı olsun...

------------------------------------

İlk yazıma bu başlıkla başlamak istiyorum. Buradaki diğer arkadaşların aksine koyu bir Galatasaraylıyım, ve kulübün bugün içine düştüğü durum içler acısı. Neden mi? Nedeni kendimiz...

Öncelikle Faruk Süren döneminden başlamak istiyorum. Faruk Süren çok doğru adımlar attı, kulübü ateşledi, başarıya aç ve gerçekten Galatasaraylı olan eski kaptan Fatih Terim’i takımın başına getirdi ve kariyerinin karanlık bir döneminde olan fakat gerçek bir efsane Hagi’nin kulübü Barcelona ile yaşadığı sorunları fırsat bilip sarı kırmızılı formayı giydirdi. Altyapıya verilen önem arttı; Emre, Okan gibi kaliteli ve hırslı gençler takıma kazandırıldı. Son olarak herşeyden önemlisi, hiçbir Türk takımının tarihi boyunca başaramadığı ve önemini bir türlü anlayamadığı şey sağlandı: İstikrar. Bu istikrar, Hagi gibi bir maestro, Taffarel gibi mükemmel bir kaleci, Fatih Terim gibi başarıya aç ve hırslı bir teknik direktör, genç oyuncuların verdiği enerji ve kazanma arzusu ve başarılı yönetim Galatasaray’ı 2000 de UEFA Kupası’na uzandırdı, ve ne olduysa bundan sonra oldu...

Faruk Süren liseden olmamasına rağmen kulübe tarihinin en büyük başarısını yaşatan başkan olmuştu ve bu bazı kulüp büyüklerini rahatsız etmişti. Kulisler başladı, Faruk Süren’i çok yıprattılar ve sonunda Faruk Süren bırakmak zorunda kaldı. Kısacası, Galatasaray kendine çok büyük bir darbe vurdu.

Futbola geri dönelim, Faruk Süren gitmek isteyen Fatih Terim’e engel olmadı ve bence son derece doğru bir karar verdi. Gitmek isteyen bir teknik direktörle ne kadar başarılı olunabilir ki zaten? Onun yerine de Mircea Lucescu göreve geldi. O zamanlar o kadar iyi bilmiyorduk Lucescu’nun ne kadar müthiş bir hoca olduğunu. Söylenenler oldu, “rüya bitti” diyenler oldu, “Fatih Hoca’yı ararız” diyenler oldu, fakat yönetim emin adımlarla yoluna devam etti, 1998/99, 1999/2000 yıllarında Avrupa Gol Kralı olan Mario Jardel Galatasaraylı oldu. Daha sonra Faruk Süren zorla istifa ettirildi ve Mehmet Cansun göreve geldi. Galatasaray’da Faruk Süren’e yapılanlar çok büyük bir hataydı fakat yeni gelen ekip de son derece başarılı adımlar attı, Mircea Lucescu’nun mükemmel taktikleriyle takım 2000/01 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finali gördü. Bu Türk futbol tarihinde bir ilkti.

Herşey yolundaydı, tek bir şey dışında... Kulübün ekonomisi çökmüştü. Bunun başlıca sebeplerinden bir tanesi de Galatasaraylı büyüklerin bir tanesinin elinde kulübün logosunun haklarının bulunmasıydı ve logonun hakkının Faruk Süren’e verilmemesiydi. Yani bu ne demek, UEFA Kupası şampiyonu Galatasaray ürün çıkartıp bu başarıyla ekonomisini uçuramamıştı. Kulüp kendi kendini bir kez daha başarıyla yaralamıştı (!). Şampiyonluğun kaçması camiayı fazla üzmemişti, sezon çok başarılı bir sezondu ve Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynanmış, Galatasaray son 5 senedeki sayısız ilklerinden bir tanesine daha imza atmıştı. Fakat bu ekonomik çöküş Mehmet Cansun yönetimini harekete geçirdi ve Jardel aldığı yüksek ücret nedeniyle Sporting Lizbon'a, Ümit Davala Milan'a satıldı ve Hagi'ye jübile teklif edildi (yine aldığı ücret sebebiyle) ve Hagi futbolu bıraktı. İşte bu sene Mircea Lucescu ne kadar büyük bir hoca olduğunu gösterdi. Faryd Mondragon'un transferiyle Taffarel'in mükemmel kaleciliğine alışmış Galatasaray'a bir iyi kaleci daha gelmiş oldu. Alınan diğer oyuncular Sergen Yalçın, Andrés Fleurquin, Sebastian Perez, Gustavo Victoria ve Ümit Karan'a verilen para, satılanlar için alınan ücretlerin ve satılanların yıllık ücretlerinin dörtte birini geçmedi. Faruk Süren'in ardından Mehmet Cansun yönetimi de doğru işler yaptı, hem ekonomi düzeldi hem de Mircea Lucescu önderliğinde parasal sıkıntılar nedeniyle bir önceki seneye göre “on gömlek” daha kalitesiz bir takım, Şampiyonlar Ligi'nde bir tarih daha yazmaya çok yaklaştı ve ligde elini kolunu sallaya sallaya şampiyon oldu. Oynattığı oyuncular ve ücretlerine bakılırsa bu inanılmaz bir başarı. Gustavo Victoria bildiğiniz gibi Rizespor'da geçen sene kadro dışı kalmıştı, Sebastian Perez ise şu an plaj futbolu oynuyor... İşte teknik direktörlük budur. Doğru taktikler ve o taktiğe göre gereken mütevazı kadroyla Liverpool, Roma ve Barcelona'nın yer aldığı grupta son derece şanssız iki 90+3 golü ile beraberliklere rağmen son maça namağlup girilmesi, yine şanssız bir golle (%100 ofsayt) Barcelona'ya karşı alınan mağlubiyetle elenmek... Fakat bunun ne kadar büyük bir başarı olduğunu, Lucescu ile istikrar sağlanması halinde oluşacak potansiyeli göremeyenler de vardı...

Ne olduysa bundan sonra oldu... Galatasaray, yazımda bahsettiğim Faruk Süren'in vedasının ardından 2. dev hatasını yaptı. Özhan Canaydın'ın başkan seçilmesiyle birlikte seçimlerde vaat ettiği: “Gönüllerdeki teknik direktörü getireceğim” cümlesini sözümona yerine getirerek Lucescu'yu gözyaşlarıyla kovdu. Lucescu'nun gözyaşları adeta Galatasaraylıların da gözünden dökülen gözyaşları oldu ve belki bazıları daha 6 sene bu gözyaşlarının süreceğini tahmin etmişti...

Fatih Terim geri dönmüştü. Yönetim futbolu katletmiş, başarılı bir takımı ve teknik direktörü bozmuştu. Victoria, Perez, Sergen, Fleurquin gönderilmiş, yerine Ali Lukunku, Almaguer, Christian gibi bilimum gereksiz oyuncular alınmış, belki tek iyi transferimiz metrelerce mesafeden büyüleyici paslar dağıtan Felipe de devre arasında sepetlenmişti. Bu da Galatasaray'ın 3. dev hatası olurken, hem ekonomi tekrar çöküntüye girmiş, hem de Galatasaraylıların aklına haklı olarak: “Lucescu 3 kuruşluk oyuncularla bunları yaptı, bu para ona verilse kimbilir ne olurdu?” sorusu geldi. Yöneticiler Fatih Terim'in egosunun ne boyutlara geldiğini ve takıma zarar vereceğini anlayana kadar yaklaşık 45 milyon dolar bu gereksiz oyuncuların transferleriyle eriyip gitmişti. Sonuç mu? Şampiyonlar Ligi'ne erken veda, 6-0'lık Fenerbahçe rezaleti, 2. bitirilen bir sezon. Avrupa macerası hüsranla sonuçlandı. 1996/97 sezonunda başlayan Galatasaray'ın Türk takımları arasındaki her alanda ezici üstünlüğü belki de bu sene sora ererken, Lucescu Beşiktaş'ın başına geçmiş, kara kartalları 100. yıllarında uçuruyordu. Luce Beşiktaş'a Sergen Yalçın'ı getirmiş, İlhan Mansız'ın müthiş formu, Tümer Metin'in güzel futbolu ve Bülent-Popescu ikilisinden sonra belki de Türkiye'de oynamış en iyi ve uyumlu defans ikilisi Zago ve Ronaldo ile şampiyonluğu 8 puanlık açık bir farkla kazanmıştı. Galatasaray 2. olmuştu, fakat Fenerbahçe'nin harcanan paralara rağmen elde ettiği 6. lık teselli olmuştu Cimbomlulara.

Fatih Terim ile devam kararı Galatasaray için sonun başlangıcı olacaktı. Galatasaray, 2002/03 sezonuna benzer nitelikteki “balon” transferlerle sezona girerken, Fenerbahçe toparlanma peşindeydi. Fenerbahçe renklerine efsane Hollandalı Pierre Van Hooijdonk, Cruzeiro'dan Marcio Nobre, Brezilyalı defans oyuncusu Fabio Luciano ve Trabzonspor'un başarılı orta saha oyuncusu Marco Aurelio'yu bağladı ve iddialı konuma geldi. Beşiktaş 100. yılında gösterdiği şahane futbolla ve oturmuş kadrosuyla yeni sezonun şampiyonluk için en büyük favorisiydi. Galatasaray için son 10 yılın en büyük fiyaskosu yaşandı, sezon 6. bitirilmişti. Beşiktaş 5 puan farkla önde başladığı 2. devrede hakem skandalları ve kulüp içi karmaşalar nedeniyle şampiyonluktan olmuştu ve ezeli rakip Fenerbahçe şampiyon olmuştu. Galatasaray 100. yılından bir önceki sene tarihi önemi olan 2005 için hiç de iyi sinyaller vermiyordu, ve 100. yılında Avrupa'ya bile gidemeyecek olması Galatasaray'daki serbest düşüşü en iyi gösteren şeydi belkide... Yönetimin istifa etmemesi şaşırttı, fakat Fatih Terim bu rezaletin ardından kulüple yollarını ayırdı.

100. yıl için teknik direktörlük tecrübesi olmayan fakat belki de Galatasaray'ın gelmiş geçmiş en iyi oyuncusu, usta sol ayak, efsane Gheorghe Hagi getirilmişti. Taraftarın sevgilisi Hagi'nin göreve getirilmesi şüphe uyandırmıştı. 100. yıl gibi önemli bir senede yönetim hocalık tecrübesi olmayan birini getirerek büyük bir risk almıştı. Fatih Terim'in balon transferleri birer birer kulübü terketmiş, yeni transferler olarak Adanaspor'un başarılı forveti Necati Ateş, genç Romen Gabriel Tamas ve transferin son günü alelacele transfer edilen Rumen futbolcular Florin Bratu ve Ovidiu Petre dikkati çekti. Fenerbahçe, Cruzeiro'dan Brezilya milli takımının Copa America'daki ve Konfederasyon Kupası'ndaki performansıyla dikkatleri üzerine çeken başarılı oyun kurucu Alex de Souza'yı renklerine bağlayarak önemli bir adım attı. Sezon çekişmeli geçti, devre arasında Fenerbahçe dev bir transfer daha yaptı, Nicolas Anelka Fenerbahçeli oldu. Galatasaray da Metz'in Fransa'da oynadığı futbolla adından bahsettiren genç yetenek Franck Ribery'i renklerine bağladı (Bu transferlerden “Anelka ve bonusu” olarak bahsedildi). O sezon Beşiktaş'ta göreve gelen Demirören'in tutarsızlıkları başlamış, devre arasında Real Madrid ile Şampiyonlar Ligi şampiyonu ünvanı bulunan Vicente Del Bosque, siyah beyazlılarda sadece 5 ay dayanabilmişti. Anelka kayıplara oynarken, “bonus” Ribery'nin oynadığı futbol hem taraftarı hem takımı ateşlemiş, takım şampiyonluk yarışında iddialı konuma gelmişti. Şampiyonluk maçı Kadıköy'de Nobre'nin kafa golüyle Fenerbahçe'nin olurken, sadece günler sonra Atatürk Olimpiyat Stadı'nda Galatasaray'ın 100. yıl eğlencesi vardı; Türkiye Kupası'nı 24 yıl görememiş ezeli rakipleri Fenerbahçe'ye karşı oynanan kupa finalinde şampiyonluğun intikamı 5 golle alınmış, taraftar biraz olsun rahatlamış ve Hagi'yi bir anlamda bağrına basmıştı. Fakat yönetim, adeta istikrar istemiyordu ve sezon başında oynadığı Hagi kumarı az çok tutmuş olsa da Hagi ile yollar ayrılmıştı.

Galatasaray'ın 4. dev hatası tam bu esnada geldi. Cimbom'u bütün sezon taşıyan ve kulüplerle adı yüksek rakamlarla anılan, genç yıldız Franck Ribery, ne olduğunu anlamadan bir anda spor haberlerinde amatör kamerayla Marsilya formasıyla poz verirken görüldü. Haber şok etkisi yarattı: Galatasaray, bu yıldızının ücretinin 100 bin €'sunu geciktirerek fırsatçı menajerlere sözleşmedeki açığı yakalama fırsatı bıraktı, ve bir yıldız Galatasaray'dan kaydı gitti... Fatih Terim zamanında tekrar kötüleşen ekonomi, düzelme fırsatını bu hadiseyle kaybetti. Nitekim Franck Ribery bir sezon sonra Bayern Munich'e 33 milyon € ya transfer olacaktı...

Galatasaray, 2005/06 sezonunun başında Erik Gerets ile anlaştı. Hagi döneminden kalan zengin kadro Sasa Ilic ve Hasan Kabze ile güçlendirildi, Fenerbahçe ise yeni sezona bir önceki sezon devre arasında aldığı Nicolas Anelka'dan çok şey bekleyerek girdi. Bu sezon Fenerbahçe'deki en büyük değişiklik ise Pierre Van Hooijdonk'un vedasıydı. Galatasaray UEFA Kupası'nda Tromso'ya elenerek düşüşün ne denli büyük olduğunu adı sanı duyulmamış bir Norveç takımına karşı Avrupa'da havlu atarak gösterdi. Ligde ise sezon boyunca verilen çetin şampiyonluk mücadelesi son yılların en güzel çekişmesine dönüşürken, Galatasaray ve Fenerbahçe son haftaya aynı puanda girdi. Galatasaray taraftarı bu şampiyonluğa çok inanıyordu, çünkü bitime 4 hafta kala Konyaspor-Galatasaray maçı 0-0 giderken son saniyede A takımda ilk maçına çıkan Aydın Yılmaz'ın attığı gol, Vestel Manisaspor'un Fenerbahçe'yi 5-3 yenmesi ve bitimden bir önceki hafta İnönü Stadı'ndaki Beşiktaş-Galatasaray maçında 1-0 geriye düştükten sonra genç forvet Hasan Kabze'nin 2 golü ve özellikle 90+5 te gelen 2. golü Galatasaraylılar için bir işaret niteliği taşıdı. Herkes inanıyordu, son hafta Fenerbahçe ikili averaj sayesinde kazanırsa şampiyon olacaktı. Mucize gerçekleşti, inanç haklı çıktı, Galatasaray hem 45000 kişilik yeni stadına kavuşan ve gittikçe güçlenen Fenerbahçe'ye “dur” dedi, hem de 16. şampiyonluğunu kazanarak Fenerbahçe ile durumu eşitledi.

2006/07 sezonu Fenerbahçe'de Christoph Daum ayrıldı ve efsane Brezilyalı “beyaz Pele” Arthur Zico takımın başına geldi ve Mateja Kezman, Diego Lugano ve Edu Dracena renklere bağlanırken Nicolas Anelka ve Fabio Luciano'nun ayrılışlarıyla savunma ve forvet hattı yeniden oluşturuldu. Galatasaray büyük düşüşünü bir önceki sezon az da olsa dizginlemişti fakat bu sene kadrosuna fazla takviye yapamayan Galatasaray için işler hiç de kolay değildi. Yapılan dikkat çekici transfer ise Arjantin ligindeki başarılı performansıyla dikkat çeken Marcelo Carrusca'ydı, fakat fiziksel olarak Türkiye liginde oynamasının mümkün olmadığı es geçilmişti. Şampiyonlar Ligi'nde Liverpool, PSV, Bordeaux grubundan 4 puanla sonuncu olarak evine dönen Cimbom, ligde ise sezonu Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın ardından 3. tamamlayarak başarısız bir sezon geçirdi. Galatasaray'da bu sezon en dikkat çeken isim ise Manisaspor'daki kiralık sözleşmesi sona eren ve takıma oturan Arda Turan'ın mükemmel performansıydı.

Galatasaray 2007/08 sezonuna eski teknik direktörü Karl Heinz Feldkamp, Schalke 04'ün Brezilyalı yıldızı Cassio Lincoln, eski Fransa Ligi gol kralı Shabani Nonda, eski bir Fenerbahçeli Servet Çetin, Antalyaspor'dan Volkan Yaman, Manisaspor'dan Hakan Balta, İsveç milli takımı kaptanı Tobias Linderoth transfer edilerek bir anda sezonun en iddialı takımı haline geldi. Yaptığı müthiş transferler taraftarı ve camiayı heyecanlandırırken, sezona Lincoln'ün resitaliyle yapılan başlangıç, “bu sene şampiyonuz” yorumlarını doğurmuştu. Fenerbahçe, sezona Real Madrid'in efsane sol beki Roberto Carlos'u alarak Galatasaray'a benzer bir şekilde girdi. Bazıları Fener için Tuncay Şanlı'yı satarak güç kaybetti yorumları yapsa da sezona geçen sezon transfer edilip bekleneni veremeyen Deivid de Souza'nın müthiş formuyla kanatlardaki açık kapanmış ve Fenerbahçe'nin mükemmel bir ideal 11 i oluşmuştu. Sezon Galatasaray'ın açık üstünlüğüyle başlamıştı fakat Kalli'nin gereksiz disiplini bazı oyuncuları irite etmiş, sezonun sürpriz takımı Sivasspor devreyi lider kapatmıştı. Fenerbahçe ise tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi'nde gruptan çıkmış, Sevilla ile eşleşmişti. Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi'nde Sevilla'yı da eleyerek Galatasaray'ın ardından 2. çeyrek final gören takım olmuş, bu esnada da ligde önemli puanlar kaybetmişti, fakat buna rağmen ligden kopmamış ve Galatasaray ile Ali Sami Yen'de şampiyonluk maçı niteliğinde bir maç oynamışlardı. Galatasaray için bir sezon önce Fenerbahçe maçında yaşanan olaylardan dolayı 5 maç seyircisiz oynama cezasıyla ilginç başlayan sezon, Kalli'nin istifasıyla 6 hafta hocasız olarak enteresan bitecekti. Sevindirici bir gelişme olan Özhan Canaydın'ın seçime katılmayışı ve Adnan Polat'ın takımın başına geçişi, bu karara sebep olmuş ve şampiyonluğun temelini atmıştı. Galatasaray bu maçta 1-0 galip geldikten sonra Sivasspor'u Sivas'ta zorlu bir maçın ardından 5-3 yenmiş, daha sonra Ali Sami Yen'de GB Oftaşspor'u yenerek şampiyonluk ipini göğüslemişlerdi. Bu takım ruhuyla hocasız elde edilen şampiyonlukla birlikte UEFA Kupası'ndaki 5-1 lik Leverkusen hezimeti az çok unutturulmuş, Galatasaray ezeli rakibi Fenerbahçe'nin arkasına düşmüş olmasına rağmen en azından ligi kazanarak geri dönüş sinyalleri vermeye başlamıştı.

2008/09 sezonuna ise Fenerbahçe, Galatasaray'a benzeyen bir hata yaparak Zico'yu görevden aldı, yani yolunda giden işleri bozdu, aynı 2002'de Cimbom'da yaşananlar gibi. EURO 2008'in yıldızlarından ve Fenerbahçe'nin Alex de Souza'dan sonra en istikrarlı, en önemli ve üstüne üstlük Türk statüsünde oynayan Mehmet Aurelio'yu ücretsiz satmaları bence Fenerbahçe için sonun başlangıcı oldu. Zico'nun yerine getirilen 70'lik Luis Aragones kendini hala İspanya milli takımında sanıyor, o sistemle oynuyor ve sonuç ortada. Fenerbahçe'de ortalık kısa bir süre sonra karışacak ve bir düşüş süreci başladı, bu devam edebilir. Beşiktaş zaten karmakarışık ve bu yönetim olduğu sürece hiçbir iddiasının olabileceğini düşünmüyorum. Galatasaray yaptığı hatalar zinciri sonucu son birkaç senedir Avrupa'da gördüğümüz sefil duruma düştü ve bence bu durumu toparlamak için doğru olan bu sezona çok yanlış bir teknik direktörlük seçimiyle başladık. Sistem ve taktik bilmeyen, ve bu denli kaliteli bir kadroyu değerlendiremeyen Skibbe'nin gitmesini benim gibi istikrar yanlısı bir kişi bile istiyor, çünkü Skibbe'nin Lucescu gibi takıma verdiği ekstra birşey yok, bizim maç kazanma stilimiz birkaç oyuncunun kişisel yeteneği. İki tane topu iyi kullanan forvete sahibiz ve hala havadan oynamaya çalışıyoruz ve oyuna çıkarken savunmamızda ipini koparan topu ileri şişiriyor. Bir Galatasaray taraftarı olarak umuyorum ki Galatasaray bu hatalar zincirine devam etmez de Avrupa'daki eski günlerine dönebilir...

Hiç yorum yok: