27 Haziran 2010 Pazar
YGS, LYS ve Sonrası
Son sınıf bitti, onunla beraber sınavlar da bitti ve okul bazında şu anda bir free agent'ım. Yapacak fazla bir şey de yok, blog'da yazmaya devam etmek en iyisi diye düşündüm. Bakalım bu sefer ne zamana kadar yazacağım.
23 Haziran 2010 Çarşamba
Ricardo Quaresma ve Beşiktaş Jimnastik Kulübü
Beşiktaş Ricardo Quaresma'yı transfer etti. Kendisi Barcelona'ya ilk geldiğinden beri takip ettiğim bir futbolcudur, yeteneğinden hiçbir zaman şüphe duymadım ve eğer doğru teknik direktörün altında(Alex Ferguson gibi) kendini geliştirebilse çok özel bir oyuncu olabilirdi. Beşiktaş için muhteşem bir transfer, özellikle kafasını futbola verebilirse çok faydalı olur.
Ancak, benim burada bahsetmek istediğim Quaresma değil, kendisinin getiriliş ücreti. Toplamda 20 milyon Euro civarı bir fiyata denk geliyor yıllık ücretleri ve bonservisini toplarsak. Bu da günümüz futbol piyasası için çok fahiş bir rakam değil, ancak olayın bir de başka boyutu var. Beşiktaş Jimnastik Kulübü sadece futbol branşından oluşmuyor, basketbol, voleybol, hentbol vb. bir çok branş var.
Beşiktaş'ın basketbol takımı Beşiktaş Cola Turka, muhasebe bölümünde çıkan sorunlarıyla medyaya çok yansımış bir takım. Paraları alınmadığı için oyuncuların antrenmana çıkmamasından, oyuncuların antrenmana çıkmama eylemi olmasın diye antrenmanı iptal eden kişilere kadar her şey var bu takımda. Bahsettiğim para sorunları bu sene de vardı takımda. Oyuncular da haklı olarak mutsuz olduklarını dile getirdiler. Basketbol şube sorumlusu Şeref Yalçın'ın konuyla ilgili açıklaması ise şaka gibi: "Oyuncularımız para sıkıntılarını basına sızdırmaktan oyun oynamadı. Yabancılar bunu dert etmiyor, yerliler ayaklanıyor. Kulaklarını çekeceğiz" Oyuncularının paralarının verilmemesi bir kenara, sözleşmelerinde hakları olan parayı istedikleri için azarlanmaları gerçekten inanılmaz.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen takım Beko Basketbol Ligi'nde yarı finale kadar çıktı. Oyuncular bu başarının üstüne paralarını artık alabileceklerini sanarken, bu sefer de Haluk Yıldırım, Adem Ören ve Kerem Özcan'ın kulübe ve Cola Turka Arena'ya girmeleri yasaklandı. Bundan birkaç gün sonra Quaresma Beşiktaş'ın oyuncusu oldu. Şimdi paralarını alamayan basketbolcular kimbilir ne düşünüyorlardır. Bu transfer sonrası taraftar arasındaki imajını biraz düzelten Demirören yönetiminin bu rezaletini ne yazık ki çoğu kişi bilmeyecek, bilenler de çok umursamayacak. Bakalım Beşiktaş Cola Turka'da ne zaman işler düzelecek? Bana kalırsa cevabı öğrenmek için bayağı bir beklememiz lazım.
Ancak, benim burada bahsetmek istediğim Quaresma değil, kendisinin getiriliş ücreti. Toplamda 20 milyon Euro civarı bir fiyata denk geliyor yıllık ücretleri ve bonservisini toplarsak. Bu da günümüz futbol piyasası için çok fahiş bir rakam değil, ancak olayın bir de başka boyutu var. Beşiktaş Jimnastik Kulübü sadece futbol branşından oluşmuyor, basketbol, voleybol, hentbol vb. bir çok branş var.
Beşiktaş'ın basketbol takımı Beşiktaş Cola Turka, muhasebe bölümünde çıkan sorunlarıyla medyaya çok yansımış bir takım. Paraları alınmadığı için oyuncuların antrenmana çıkmamasından, oyuncuların antrenmana çıkmama eylemi olmasın diye antrenmanı iptal eden kişilere kadar her şey var bu takımda. Bahsettiğim para sorunları bu sene de vardı takımda. Oyuncular da haklı olarak mutsuz olduklarını dile getirdiler. Basketbol şube sorumlusu Şeref Yalçın'ın konuyla ilgili açıklaması ise şaka gibi: "Oyuncularımız para sıkıntılarını basına sızdırmaktan oyun oynamadı. Yabancılar bunu dert etmiyor, yerliler ayaklanıyor. Kulaklarını çekeceğiz" Oyuncularının paralarının verilmemesi bir kenara, sözleşmelerinde hakları olan parayı istedikleri için azarlanmaları gerçekten inanılmaz.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen takım Beko Basketbol Ligi'nde yarı finale kadar çıktı. Oyuncular bu başarının üstüne paralarını artık alabileceklerini sanarken, bu sefer de Haluk Yıldırım, Adem Ören ve Kerem Özcan'ın kulübe ve Cola Turka Arena'ya girmeleri yasaklandı. Bundan birkaç gün sonra Quaresma Beşiktaş'ın oyuncusu oldu. Şimdi paralarını alamayan basketbolcular kimbilir ne düşünüyorlardır. Bu transfer sonrası taraftar arasındaki imajını biraz düzelten Demirören yönetiminin bu rezaletini ne yazık ki çoğu kişi bilmeyecek, bilenler de çok umursamayacak. Bakalım Beşiktaş Cola Turka'da ne zaman işler düzelecek? Bana kalırsa cevabı öğrenmek için bayağı bir beklememiz lazım.
Milwaukee - Golden State Takası
Milwaukee Bucks, Dan Gadzuric ve Charlie Bell'i Golden State Warriors'a göndererek Corey Maggette'yi kadrosuna kattı.
Golden State neden bu takası yaptı?
Corey Maggette'nin 3 yıllık kontratından görecekleri finansal zararı 1 yıla indirmek için.
Milwaukee neden bu takası yaptı?
John Salmons'ın oyuncu opsiyonu olduğu için takımda kalıp kalmayacağı belli değil, onun ayrılma olasılığına karşılık SG/SF pozisyonunu güçlendirmek istediler.
Takas sonrası Milwaukee'nin hücum gücü artsa da, Corey Maggette'nin savunma yapmaktaki isteksizliği ve birazcık sorunlu olması takımı kötü etkileyebilir. Belki Atlanta'daki Jamal Crawford gibi bench'ten maç başına 30+ dakika alabileceği bir rol istenebilir kendisinden, ancak o buna olumlu yaklaşır mı bilinmez. Scott Skiles'la nasıl anlaşacakları Milwaukee için kilit nokta olur.
Golden State neden bu takası yaptı?
Corey Maggette'nin 3 yıllık kontratından görecekleri finansal zararı 1 yıla indirmek için.
Milwaukee neden bu takası yaptı?
John Salmons'ın oyuncu opsiyonu olduğu için takımda kalıp kalmayacağı belli değil, onun ayrılma olasılığına karşılık SG/SF pozisyonunu güçlendirmek istediler.
Takas sonrası Milwaukee'nin hücum gücü artsa da, Corey Maggette'nin savunma yapmaktaki isteksizliği ve birazcık sorunlu olması takımı kötü etkileyebilir. Belki Atlanta'daki Jamal Crawford gibi bench'ten maç başına 30+ dakika alabileceği bir rol istenebilir kendisinden, ancak o buna olumlu yaklaşır mı bilinmez. Scott Skiles'la nasıl anlaşacakları Milwaukee için kilit nokta olur.
Etiketler:
Corey Maggette,
Golden State Warriors,
Milwaukee Bucks
10 Haziran 2010 Perşembe
Derek Fisher
Tüm sezon boyunca Lakers'ın en zayıf halkası olarak gösterildi Derek Fisher. Savunmada çok yavaş kaldığı, üçlük atmak dışında hücumda çok bir faydası olmadığı, şampiyonluğa oynayan bir takımın oyun kurucusunun daha iyi olması gerektiği söyleniyordu. Eleştirenlerden biri de bendim, ve haksız olduğumu düşünmüyorum. Fisher playoff'larda daha iyi oynamaya başladı, yine de eleştiriler devam ediyordu. Ama kendisi tecrübenin, clutch olmanın ve üçlük atabilme yeteneğinin ne kadar önemli olduğunu yine gösterdi. Geçen sene Orlando'yu yıkan üçlükleri gibi, bu sefer de Boston'ı yıktı. Kariyeri bittiğinde muhtemelen kaçırdığı turnikeler yerine aşağıdaki turnike gibi birkaç clutch hareketiyle hatırlanıp overrate edilecek, ve gerçekte nasıl değerlendirilmesi gerektiğini kimse bilemeyecek. Bana kalırsa Lakers'ın gelecek yıl için hâlâ daha iyi bir oyun kurucuya ihtiyacı var, ancak dürüst olmak gerekirse Fisher eldekiler içinde en iyisi.
Ray Allen Vol 2
2. maçta playoff rekoru 8 üçlükle Lakers'ın ipini çeken 2 kişiden biri olmaktan 3. maçta 13'te 0 isabetle tersten playoff rekoruna koşmak... Ray Allen Garnett'in gösterdiği gelişimin tam aksini yaşadı 3. maçta, ve hiçbir şutunda isabet bulamadı. Normalde Ron Artest'ten beklenen bir şut performansı sergileyen Allen 4. maçta eski haline dönmezse(Yine 8/10 üçlük atmasına gerek yok, ama en azından bir şutu soksun) Paul Pierce'ın dediği gibi seri Boston'da bitebilir. Paul Pierce demişken, konferans finallerinde coşan adam nereye gitti acaba? Sayı ortalaması 8 sayı düştü, daha da kötüsü saha içinden %15 daha kötü şut atıyor, ki bu kadar şut kullanan bir oyuncu için %35 hiç iyi bir yüzde değil. Boston cephesinde her maç birileri bu sezonki performansının üzerine çıkıyor, ancak biri yükselirken diğerleri düşerse daha istikrarlı bir takım olan Lakers'a karşı hiç şansları olmaz. Bu gece göreceğiz Boston'ın takım olarak iyi oynayıp oynayamayacağını, bakalım ne olacak.
8 Haziran 2010 Salı
2 Haziran 2010 Çarşamba
Greg Oden

2007 Draft'inde 1. sıradan seçme hakkı kimde olursa olsun onu seçecekti. 1. sıradan seçme şansı %5.3 olan Portland'a talih kuşu kondu, onlar da bu fırsatı kaçırmadı. Aldridge'in yanına gereken pivot bulunmuş, gelecekteki uzun ikilisini oluşturmuştu Portland. Yaz Ligi maçlarında Oden'ın faul yapmayı biraz fazla sevdiği görüldü, ancak bu tecrübe ve antrenmanlarla aşılabilecek bir şeydi. Portland sezona çok umutlu giriyordu.
Derken 14 Eylül 2007'de Oden dizinden microfracture ameliyatı geçirdi. Bir basketbolcu için iyileşmesi en zor ameliyatlardan birini geçiren Oden ilk sezonunda hiç oynayamadı.
Oden'ın 2008-09 sezonunun ilk maçına çıkacağı açıklandı. Ancak şanssızlıklar o gün de peşini bırakmadı, Lakers karşısında 13 dakika süre alıp daha sayı atamadan sakatlandı ve NBA'deki ilk sayısını atmak için 2 hafta daha beklemek zorunda kaldı. Sezonun kalanında bir kez daha sakatlandı, ancak en azından 61 maça çıkabildi ve çaylak sezonunu maç başına 21.5 dakikada 8.9 sayı 7 ribaund 1.1 blok ortalamalarıyla kapattı. Maç başına 3.9 faul ise hiç iyi bir gösterge değildi, bunun bir şekilde düşmesi gerekiyordu.
2009-10 sezonuna sağlıklı başlayan Oden'ın 21 maç üst üste oynadıktan sonra yeniden sezonu kapatması, kendisinin müzmin sakat olduğuna dair genel inancı güçlendirdi. Geçirdiği sakatlıklar aynı yerden değil, bu yüzden eski bir sakatlığın devamı gibi bir durum söz konusu olamaz; ancak ilk 3 sezonunda toplam 82 maç oynayabilmesi hiç iyiye işaret değil. Sakatlanmadan önce oynadığı 21 maçta maç başına 23.9 dakikada 11.1 sayı 8.5 ribaund 2.3 blok ve 4 faul ortalamalarıyla oynayan Oden ligin en iyi performans sergileyen pivotlarından biri olarak gösteriliyordu.
Oden'ın kontratı 2010-11 sezonunun sonunda bitecek, ve eğer bu sezonu da sakatlıktan dolayı az maç oynayarak geçirirse yaz sonu kontratı bitince ne olacağı merak konusu. Oden son senesi için Portland'dan 6,8 milyon dolar alacak ve sene sonunda Restricted Free Agent olacak. Bu demektir ki Portland Oden'a gelen herhangi bir teklifi match edip kendisini takımda tutabilecek. Ancak asıl merak edilen, onu takımda tutmak için ne kadar parayı gözden çıkaracakları.
1 Haziran 2010 Salı
Boston-Orlando Serisine Genel Bakış
Playofflar başladığında Boston Celtics bir şampiyonluk adayı olarak görülmüyordu. Daha doğrusu unutulmuş gibiydi. Doğuda Orlando veya Cleveland'ın finale çıkmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Ancak bunun geçen sene Garnett'in sakatlığı sonrası oluşan bir zayıflığın uzun sürmüş bir hatırası olduğu ortaya çıktı.
Orlando'nun doğunun en güçlü iki takımından biri olduğu düşünülüyordu(Bence hala öyleler). Hatta finallere gidecek takımlar arasında o kadar kesin bir favoriydi ki sezon içinde Lewis eşleşmesinde dengelenmek için Antwan Jamison Cleveland'a getirilmişti. Orlando geçen playofflarda NBA finaline çıktığı kadrosundan daha güçlü bir kadro kurmuştu bu sene. Çok para isteyen Hidayet'le kontrat yenilenmemiş, yerine Carter getirilmiş ayrıca Barnes ile anlaşılmıştı. Sakatlığı yüzünden 2009 finallerinde oynayamayan Nelson etkili oyunu ile playofflara hızlı başlamıştı. Peki bu Boston serisi neden Orlando için bu kadar zor oldu?
İlk göze çarpan sorun geçen yazılarda da bahsi geçen psikolojik etkenler. Boston Garnett'in de dönüşüyle "Big Three"sine kavuşmuş, hatta üçlünün performasını gölgede bırakan bir Rajon Rondo'nun çıkışıyla iyice güçlenmişlerdi. Güçlü rakiplere karşı savaşarak kazanılmış serilerin getirdiği ekstra takım ruhu, ve güven duygusu zaten tecrübeli, istekli ve takım kimyası üst düzeyde olan Boston'a Orlando serisi öncesi apayrı bir momentum kazandırdı.
İkinci sorun istikrar oldu. Bu aslında sezon içi performansta Orlando için söylenmesi yalnış bile olurdu. Dominant bir ve takım içi kimyası yüksek bir oyuncu kadroları var ama hücum sistemleri her zaman işe yarayamayabiliriyor. Aslında çok basit bir hücum yapısına sahipler: İçeride Howard'ı izole edecek şekilde üçlük çevresinde diğer oyuncuların top rotasyonu yapması, ya da top Howard'a ulaşınca gelecek olan olası bir double team sonucunda boştaki oyuncu görülerek yapılan kolay bir üçlük. Çoğu defans boşta kalan adama zaten son bir baskı uygulamaya çalıştığı için üçlüğün gerisinden topu alan oyuncu ekstra pas yaparak bir diğer arkadaşına da rahat pozisyon sağlayabiliyordu. Kadrolarındaki oyuncular bu sisteme çok uygundu. Lewis ve Hidayet zatentek başlarına rakibi bezdirebilecek önemde kritik üçlükleri gözü kapalı sokabiliyorlardı adeta. Kadrolarında gerek guard gerek forvet mevkiinde uzak mesafe şutu zayıf olan bir oyuncu yoktu zaten. Kenardan gelerek katkı yapan Pietrus ve Reddick geçen sene de vardı. Bu sistem geçen sene finallere kadar götürdü Orlando'yu. Ancak üçlük sayıların takım hücumunda büyük rol oynadığı takımlar bazen tökezleyebiliyor. Özellikle kendilerine güveni yitirdiklerinde veya bir maça iyi ısınamamışlarsa üçlükler atılması gerektiği gibi atılmıyor, dolayısı ile hücum sistemlerini bir anda kilitleniyor. Örneğin bunu 5. maçta görmedik, evlerinde çok iyi bir uzak mesafe şutu performansı gösterdiler. Maçtan sonra Orlando'da umut ışığı doğdu seriyi 3-2'ye getirdikleri için. Van Gundy'ye basından birinin sorduğu bir soruyu hatırlıyorum: "Acaba takımınızın son iki maçın öncesinde bu galibiyetlerle bir momentum kazandığını düşünüyor musunuz?". Cevabı son derece dürüsttü, "Hayır". Doğru olduğu da belli oldu zaten. Kadro açısından 3-0'dan dönebilecek bir güce sahip olmalarına rağmen seriyi kafalarında çoktan bitirmiş olmaları Orlando'nun tecrübe eksikliğini gösteriyor.
3. etken konsantrasyondu. Bunun etkisini pek düşünmemiştim ama basketbol takımı koçum olan Mr. Phillips dün benimle konuşurken bu konunun üzerinde durdu. Zihinsel bir zayıflık ve konsantrasyon eksikliği Orlando'nun seçkin kadrosunun takıma uygun olan hücum sistemiyle %100 verememesine sebep oldu. Sanki maçı oynamıyor da izilyormuş gibiydiler Boston'daki maçlarda. Dalgın dalgın oynayan Orlando'nun karşısında her adımda iki adım ötesini düşünen, anlık fırsatları iyi değerlerndiren, yırtıcı bir Boston vardı. Bu oyun yapısı zaten çok yetenekli oyuncularla donattıkları takımın %100'den bile iyi performans göstermesini sağlıyordu.
Sonuç olarak:
Playofflar sezon içi maçlardan çok farklı. Her maç çok kritik bir öneme sahip olduğu için maçın her saniyesi çok önemli. Boston-Orlando eşleşmesini inceleye inceleye bitmez. Sözü uzatmamak gerekirse bu iki takım arasında hangisinin daha yüksek performans gösterdiği, kimin daha konstantre, daha istekli, daha çalışkan olduğunu seride oynanan maçlardan tek bir alıntıyla açıklanabileceğini düşünüyorum. Bu pozisyon anlatmaya çalıştığım çoğu şeyin bir özeti gibi...
Orlando'nun doğunun en güçlü iki takımından biri olduğu düşünülüyordu(Bence hala öyleler). Hatta finallere gidecek takımlar arasında o kadar kesin bir favoriydi ki sezon içinde Lewis eşleşmesinde dengelenmek için Antwan Jamison Cleveland'a getirilmişti. Orlando geçen playofflarda NBA finaline çıktığı kadrosundan daha güçlü bir kadro kurmuştu bu sene. Çok para isteyen Hidayet'le kontrat yenilenmemiş, yerine Carter getirilmiş ayrıca Barnes ile anlaşılmıştı. Sakatlığı yüzünden 2009 finallerinde oynayamayan Nelson etkili oyunu ile playofflara hızlı başlamıştı. Peki bu Boston serisi neden Orlando için bu kadar zor oldu?
İlk göze çarpan sorun geçen yazılarda da bahsi geçen psikolojik etkenler. Boston Garnett'in de dönüşüyle "Big Three"sine kavuşmuş, hatta üçlünün performasını gölgede bırakan bir Rajon Rondo'nun çıkışıyla iyice güçlenmişlerdi. Güçlü rakiplere karşı savaşarak kazanılmış serilerin getirdiği ekstra takım ruhu, ve güven duygusu zaten tecrübeli, istekli ve takım kimyası üst düzeyde olan Boston'a Orlando serisi öncesi apayrı bir momentum kazandırdı.
İkinci sorun istikrar oldu. Bu aslında sezon içi performansta Orlando için söylenmesi yalnış bile olurdu. Dominant bir ve takım içi kimyası yüksek bir oyuncu kadroları var ama hücum sistemleri her zaman işe yarayamayabiliriyor. Aslında çok basit bir hücum yapısına sahipler: İçeride Howard'ı izole edecek şekilde üçlük çevresinde diğer oyuncuların top rotasyonu yapması, ya da top Howard'a ulaşınca gelecek olan olası bir double team sonucunda boştaki oyuncu görülerek yapılan kolay bir üçlük. Çoğu defans boşta kalan adama zaten son bir baskı uygulamaya çalıştığı için üçlüğün gerisinden topu alan oyuncu ekstra pas yaparak bir diğer arkadaşına da rahat pozisyon sağlayabiliyordu. Kadrolarındaki oyuncular bu sisteme çok uygundu. Lewis ve Hidayet zatentek başlarına rakibi bezdirebilecek önemde kritik üçlükleri gözü kapalı sokabiliyorlardı adeta. Kadrolarında gerek guard gerek forvet mevkiinde uzak mesafe şutu zayıf olan bir oyuncu yoktu zaten. Kenardan gelerek katkı yapan Pietrus ve Reddick geçen sene de vardı. Bu sistem geçen sene finallere kadar götürdü Orlando'yu. Ancak üçlük sayıların takım hücumunda büyük rol oynadığı takımlar bazen tökezleyebiliyor. Özellikle kendilerine güveni yitirdiklerinde veya bir maça iyi ısınamamışlarsa üçlükler atılması gerektiği gibi atılmıyor, dolayısı ile hücum sistemlerini bir anda kilitleniyor. Örneğin bunu 5. maçta görmedik, evlerinde çok iyi bir uzak mesafe şutu performansı gösterdiler. Maçtan sonra Orlando'da umut ışığı doğdu seriyi 3-2'ye getirdikleri için. Van Gundy'ye basından birinin sorduğu bir soruyu hatırlıyorum: "Acaba takımınızın son iki maçın öncesinde bu galibiyetlerle bir momentum kazandığını düşünüyor musunuz?". Cevabı son derece dürüsttü, "Hayır". Doğru olduğu da belli oldu zaten. Kadro açısından 3-0'dan dönebilecek bir güce sahip olmalarına rağmen seriyi kafalarında çoktan bitirmiş olmaları Orlando'nun tecrübe eksikliğini gösteriyor.
3. etken konsantrasyondu. Bunun etkisini pek düşünmemiştim ama basketbol takımı koçum olan Mr. Phillips dün benimle konuşurken bu konunun üzerinde durdu. Zihinsel bir zayıflık ve konsantrasyon eksikliği Orlando'nun seçkin kadrosunun takıma uygun olan hücum sistemiyle %100 verememesine sebep oldu. Sanki maçı oynamıyor da izilyormuş gibiydiler Boston'daki maçlarda. Dalgın dalgın oynayan Orlando'nun karşısında her adımda iki adım ötesini düşünen, anlık fırsatları iyi değerlerndiren, yırtıcı bir Boston vardı. Bu oyun yapısı zaten çok yetenekli oyuncularla donattıkları takımın %100'den bile iyi performans göstermesini sağlıyordu.
Sonuç olarak:
Playofflar sezon içi maçlardan çok farklı. Her maç çok kritik bir öneme sahip olduğu için maçın her saniyesi çok önemli. Boston-Orlando eşleşmesini inceleye inceleye bitmez. Sözü uzatmamak gerekirse bu iki takım arasında hangisinin daha yüksek performans gösterdiği, kimin daha konstantre, daha istekli, daha çalışkan olduğunu seride oynanan maçlardan tek bir alıntıyla açıklanabileceğini düşünüyorum. Bu pozisyon anlatmaya çalıştığım çoğu şeyin bir özeti gibi...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)